Günümüzde, uluslararası ilişkilerde ciddi bir değişim ve güç dengelerinde bir yeniden yapılanma süreci yaşanıyor. Özellikle Gazze’de meydana gelen insani kriz, dünya gündeminin merkezine oturmuş durumda. Orada açlık ve yokluk içinde hayatta kalmaya çalışan çocuklar, bizlerin de ortak acısı olmalı. İsrail’in, Gazze halkına yönelik gerçekleştirdiği eylemlerin soykırım niteliğinde olduğu ve bu durumun insanlık tarihinde kara bir leke bıraktığı gerçeği tekrar tekrar hatırlatılıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, bu konudaki sorumlulukları, geçmişte zalimlikleriyle tanınan Adolf Hitler’i aşacak derecede ağır bir biçimde eleştiriliyor.
Gazze’de yaşanan bu insani felaket karşısında sessiz kalan herkesin, bu suçların bir ortağı olduğu ifade ediliyor. Barış arzusuyla hareket eden bireyler ve uluslar, bu caniliğe karşı seslerini yükseltmekle yükümlü oldukları belirtiliyor. “Artık yeter” demek, bu durumun bir an önce sona ermesi için önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Aksi takdirde, bu kan lekesi sadece İsrail’in lideri Netanyahu’nun eline değil, tüm insanlığın eline bulaşacak. Bu noktada tüm uluslararası toplumu, insanlığın savunucusu olma konusunda bir araya gelmeye davet ediliyor.
Gazze’deki duruma karşı duyarsız kalmamak gerektiği vurgulanıyor. Barış ve refah isteği dile getirildiğinde, aynı zamanda caydırıcılığı maksimum seviyede tutmanın gerekliliği de ortaya konuluyor. Bir zamanlar ambargo altında olan ülkemizin savunma sanayiinin, bugün uluslararası alanda iddialı bir pozisyonda olduğu ifade ediliyor. Özellikle insansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) üretiminde dünyanın önde gelen üç ülkesinden biri olduğumuz bilgisi paylaşılıyor.
Ayrıca, ülkemizin kendi savaş gemilerini tasarlayıp üreten on ülkeden biri olmasının, uluslararası arenada güçlenme açısından önemli bir faktör olduğuna vurgu yapılıyor. Bu tür gelişmeler, geçmişte yaşanan ambargoların, yenilikler ve yeni imkanlar sağlayarak ülkemizi daha da güçlendirdiğini gösteriyor. Her gelen zorluk, aynı zamanda yeni kapılar aralayabilir ve bu bağlamda, Gazze’nin yaşadığı sıkıntılara ve orada akan kana dikkat çekmek, uluslararası toplumun bir sorumluluğu olmalı.
Kısacası, dünya genelindeki bu güç mücadeleleri ve insani dramlar, bizlerin de üzerine düşen sorumlulukları unutmamıza neden olmamalıdır. Gazze’de yaşanan insani kriz, sadece bir bölgesel problem değil, aynı zamanda tüm insanlığın açlık ve yokluk karşısında gösterdiği tepkidir. Bu durumu durdurmak için el birliğiyle çalışmak ve bu konuda sesimizi yükseltmek tüm bireylere düşen bir görevdir. Barış, adalet ve eşitliğin sağlanması için hep birlikte hareket etme çağrısı, bu mücadele için bir başlangıç noktası oluşturabilir.