İçtihat Bülteni Uygulaması’ndan elde edilen bilgilere göre, nafaka ile ilgili önemli bir davanın gelişimi, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından gerçekleştirilen incelemelerle şekillenmiştir. Daha önce, nafaka miktarının belirlenmesine yönelik olarak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin bozma kararıyla yeniden yargılama süreci başlamıştı. Bu süreç sonucunda, davacı kadın lehine 105 bin lira tutarında toptan yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir. Ancak, bu kararın ardından davalı erkek vekili, mahkemenin kararına itiraz ederek temyiz isteminde bulundu.
Davalı tarafın temyiz talebi üzerine dosya, yeniden Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin gündemine alınmıştır. Temyiz incelemesi neticesinde Daire, davanın niteliğini ve verilen nafaka miktarını değerlendirerek dikkat çekici bir karara imza atmıştır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, yalnızca 14 aylık bir evliliğin ardından, yaklaşık 150 aylık bir süreyi kapsayan bir toptan yoksulluk nafakası verilmesinin, hukuki anlamda temyiz edenin aleyhine bir hüküm oluşturduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, nafaka miktarının kadın lehine belirlenmesinin oldukça orantısız ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirtmiştir.
Yargıtay, verilen nafaka miktarının, davacı kadın lehine olduğu belirtilse de, bu miktarın evliliğin süresi ile doğrudan orantılı olmadığını, dolayısıyla da adaletin sağlanamadığını vurgulamıştır. Yargıtay, kararında, “Daha açık bir anlatımla davacı kadın yararına takdir edilen toptan yoksulluk nafakası çok olup, bozma ilamının amacına uygun bulunmamıştır.” şeklinde ifadelerde bulunmuş, mahkemenin daha uygun bir nafaka miktarı belirlemesi gerektiğini ve bunun göz önünde bulundurulmadan yazılı şekilde verilen hükmün, usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozma kararı vermiştir.
Bu durum, nafaka davalarında dikkat edilmesi gereken önemli hukuki hususları bir kere daha ortaya koymuştur. Yargı, yalnızca tarafların mali durumunu değil, aynı zamanda evliliğin süresini ve bu sürecin sonunda mevcut olan boşanma durumunu da göz önünde bulundurmalıdır. Karar, aynı zamanda nafaka taleplerinin adil ve hakkaniyetli bir biçimde değerlendirilmesi gerektiğini de vurgulamaktadır. Böylece, nafaka miktarının belirlenmesinde, tarafların yaşam standartlarının korunması hedefi gözetilmelidir.
Sonuç olarak, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin vermiş olduğu bu bozma kararı, nafaka davalarının çok yönlü değerlendirilmesi gerektiğinin ve her bir davanın kendine özgü koşulları olduğunu ortaya koymaktadır. Bu karar, nafaka taleplerine dair önemli bir emsal niteliği taşıyacak ve ilerleyen dönemlerde benzer davalarda mahkemelere yol gösterici bir unsuru barındıracaktır. Hukukun, tarafların haklarını koruma noktasındaki rolü, bu tür davalarda daha da önem kazanmakta ve adaleti sağlamak adına büyük bir sorumluluk taşımaktadır.